
Günümüz dijital çağında dijital bir nesil ortaya çıkmıştır. Şu an içinde bulunduğumuz dönemde çoğu şey artık dijitalde ve bizler de bu sürecin bir parçası olarak hayatlarımızı sürdürüyoruz. Oynadığımız oyunlar, yaptığımız fiziksel aktiviteler, kısacası bütün süreçlerimizi dijital platformlardan takip ediyoruz. Peki ya tüm bu süreçler gerçekleşirken motivasyonumuzu en üst seviyede tutmak, sürekliliği sağlamak ve akışta kalmak mümkün mü? Burada oyunun insanın var oluşundaki ve yaşamındaki önemini ele alarak, başta spor olmak üzere farklı alanlarda bizleri nasıl etkilediğine odaklanmak sonuca giden yolda önemli bir etken. Johan Huizinga, Homo Ludens’te bütüncül yaşantının içinde barındırdığı her şeyin ortaya çıkışında oyunun önemli bir rol oynadığından bahsetmiştir. Oyun toplum ve sosyal hayat için bu kadar önemliyse, bu soruların cevabını ararken oyunun insan beyninde ne gibi etkilere sahip olduğuna ve oyun mekaniklerinin etkin bir şekilde kullanıldığı uygulamalarda nasıl sonuçlar elde edildiğine odaklanmak gerekiyor.
İnsan beyni oyunu sever. Süreci üç kelime ile özetlemek gerekirse beyin, motivasyon ve dopamin kelimelerini kullanmak yanlış olmaz.
Heyecanlandığınızda ya da haz duyduğunuzda beyninizde dopamin adı verilen nörotransmitter aktif hale gelir. Daha basite indirgersek dopamin iyi hissetmenizi sağlayan kimyasaldır. Bütün oyunlar beyninizde bu kimyasalı aktif etmek üzere tasarlanmıştır. Rakibinizi yendiğinizde, seviye atladığınızda ya da adınızı liderlik tablosunda gördüğünüzde aktifleşen kimyasal yine dopamindir. Bu aynı zamanda puan ve ödül kazanıp, oyundaki zor bölümleri geçtiğinizde de iyi hissetmenizi sağlayan ve motivasyonunuzun artarak daha fazlasının peşine düşmenizi sağlayan unsurdur.
Kazanma deneyimi ya da sadece kazanma olasılığının olması bile böbreküstü bezlerini tetikleyerek beyindeki testosteronu zirveye çıkarır. Bu da enerji, ruh hali ve özsaygı gibi birçok biyolojik etkende artışa sebep olur. Ayrıca oyun oynamanın beyinde sağladığı faydalara hafızayı güçlendirmesi, verimliliği artırması ve empati duygusunu güçlendirmesi eklenebilir.
Tüm bunlara ek olarak oyun oynamak insanın akışta kalmasını sağlar. Oyunun insandaki mutlu edici özelliğinin altını çizmek gerekir. Mihaly Csikszentmihalyi mutluluğun peşinden gidilecek tek şey olduğunu, geri kalan sağlık, güç, para, güzellik gibi unsurların bizi sadece sonunda mutlu ettiği için değerli olduğundan bahsetmiştir. Mutlu olma haline de akış ismini veren Csikszentmihalyi binden fazla kişiye onları neyin mutlu ettiğine dair soru sorarak cevapların 5 ortak noktasını keşfetmiştir. Bunlar;
-
Bir aktiviteye yoğun bir şekilde odaklandığımızda
-
Mutlu olmayı kendimiz seçtiğimizde
-
Ne yeterince teşvik edilmediğimizde, ne de aşırı teşvik edildiğimizde,
-
Net bir hedefimiz olduğunda ve bu hedef gerçekleştiğinde
-
Doğrudan geri bildirim aldığımızda
mutluluk ya da akış ismini verdiğimiz durumu deneyimlemiş oluyoruz. Oyun kurguları aslında bize bu beş deneyimi yaşattığı için akışta oluyoruz. Dijitalde de bunun örneklerini görüyoruz. Bunun en iyi örneklerden biri Pokemon Go olarak bildiğimiz ilk kez “sanal gerçeklik” yerine “artırılmış gerçeklik” üzerine kurulu oyun. Pokemon Go, insanları sokağa çıkmaya teşvik ederken, hareket etmelerini sağlamış hatta bu sayede saatlerce yürüyen insanlar kilo bile vermişlerdi.
Yine akış kavramını açıklamak için spor motivasyonu çok güçlü bir metafor olarak kullanılabilir. Nike Run Club, Runtastic, Strava gibi oyunlaştırma tabanlı spor uygulamaları antrenmanlarda sağladığı yapay hedefler ve motivasyon kurguları ayrıca antrenman sonrası ihtiyaç duyulan geri bildirim, rozet ve ödüllerle kullanıcıların motivasyonunu arttırırken, yaşattığı deneyim ile kullanım zamanına bağlı olarak yapılan aktivitenin dışsal odağını içsele çevirmesine destek olmaktadır. Sporda motivasyonu arttıran bir diğer örnek ise egzersiz datası toplayarak size koşu mesafesi, koşu hızı, yakılan kalori gibi istatistikler sunarak, antrenmanınızdaki performansınızı görmenizi veya bir önceki performansınızla kıyaslamanızı sağlayan Garmin, Apple Watch ve fitbit gibi akıllı saatler. İnsanlar için geribildirim almak oldukça önemli olduğundan, bir nevi tetikleyici güç olarak görülen bu veriler için telefonuyla koşan insanlar son dönemlerde akıllı saatlere geçiş yaparak, saatlerine entegre ettikleri spor uygulamaları sayesinde bu verileri takip ediyorlar.
Richard Ryan ve Edward Deci, “Kendini Gerçekleme Teorisinde (Self-Determination Theory)” mutluluk kaynağımız olan içsel motivasyonu 3 ana başlık altında bir araya getirmiş ve bunları “Otonomi, Ustalık ve Amaç” olarak belirlemiştir. Örneğin bir maraton yarışını ele alacak olursak, başta belirli bir kampanyaya destek vermek veya kendini ispatlama hazzıyla ortaya çıkan yarışa katılma isteği, yarış öncesi belirlenen hedefler doğrultusunda yapılan antrenmanlar ve diyetler ile yarış gününe hazırlık, yarış anında heyecan ve hedeflerle bambaşka bir boyuta geçmektedir. Bu doğrultuda tüm maraton boyunca en iyi performansı sergileme isteği, bunun için destek veren cheer up ekipleri, yine belirli mesafelerde akışa destek olan su ve muz istasyonları ve parkur sonunda bekleyen oyundaki rozet yani madalya ile aslında içinde kapsamlı bir hikayenin tüm unsurlarını barından bu yarış macerasında akışta kalabilmek için gerekli tüm oyunlaştırma kurguları mevcuttur.
Motivasyonun bu 3 unsuru için Nike FuelBand uygulaması örnek olarak verilebilir. Gelişme ve başarı dürtüsünü tetikleyen Nike FuelBand’in yaptığı en önemli şey kullanıcıya kısa dönemli faydaları sunarak, sürekliliği sağlamak olmuştur.
Bir diğer örnek ise kayıp ve kaçınma dürtüsünü tetikleyen Zombie Run uygulaması. Bu uygulamada zombilere yakalanmamak için daha hızlı koşmanız gerekiyor. Bu da koşma alışkanlığınızın oluşması için oldukça güçlü bir motivasyon yaratıyor.
Her bir birey kendini akış içerisinde bulduğunda beliren otonomi, ustalaşma isteği ve amaç ile koştuğu maraton yarışında ya da yaptığı aktiviteyle içsel olarak motive oluyor, bu da beraberinde mutluluğu getiriyor. Yarış sonrası madalyaların saklanması, o hazzı anlatan en iyi fotoğrafın diğerlerinden ayrı tutulması gibi aslında hikayesi için yaşanan ve akışta olduğumuz deneyimleri biriktirmeyi seviyoruz. Hatta parkuruna, organizasyonuna, cheer up’larına kadar bize en çok deneyim yaşatan maraton yarışını daha çok seviyor ve bir sonraki sene yaşatacağı deneyime güvendiğimiz için tekrar katılıyoruz.
Yani aslında akış içerisinde yapılan aktiviteler bir nevi bizim dışsal odağımızı içsele çevirmemize neden oluyorsa ve mutluluğumuz içsel motivasyonla yapılan eylemlere paralel bir seyirde ilerliyorsa o zaman akış deneyimimizi arttırıcı bu kaldıraç niteliğindeki güçlerden daha fazla yardım alabilir, hayatımıza, yaptığımız spora, koştuğumuz maraton yarışına dahil edebiliriz.
Spor gibi kültürel bir olguyu bireylerin içsel motivasyon ile yapması beraberinde kültürün, insanlığın ve çağın gelişmesi anlamına da gelmektedir. Değerlerimizi güçlendirmek için kaldıraç niteliği gören bu unsurları hayatımıza dahil etmekten çekinmemeli, unsurların gelişimine katkı göstermeliyiz. Eğer siz de oyunun bir parçası olmak istiyorsanız ve bunun için doğru zamanın gelmesini bekliyorsanız, önünüzdeki engelleri birer birer kaldırarak, tüm motivasyonunuzla sürecin bir parçası olun. Eğer hazırsanız, şimdi sıra sizde!